Her yerde bir kedi-köpek-kuş furyası aldı başını gidiyor.
Çoluk çocuğunun gönlü olsun diye; pet shoplardan alınan çeşit çeşit hayvanlar bir müddet sonra sokaklara atılarak kendi kaderlerine terk edilmektedirler.
Ve bazı insanlar da evlerinde besleyemedikleri bu hayvanları; sokaklarda besleyerek kendilerini tatmin etmektedirler.
Kedi, köpek ve kuşlar; doğadan serbestçe yaşayabilen, karınlarını kendi buldukları gıdalarla doyuran hayvanlardır.
DOĞAL DEĞİL
Bazı sakat düşünceli beyler ve hanımlar; bol gelirlerinden ayırdıkları bir bütçe ile devamlı olarak şurada-burada gezerek, sokak aralarına, köşelere bu satın aldıkları at/eşek etinden yapılmış hazır mamaları dökmektedirler!
Böyle hazır mama ile beslenen sokak hayvanları; kendi doğal beslenme alışkanlıklarını unutmaktadırlar.
“miyav…. Miyav…”
Kendilerine hazır mama verenler gelmeyince; yollara, evlere, insanlara yaklaşarak “mama” istemektedirler!
Bu da çevreyi rahatsız etmektedir!
…
Benim gördüğüm hasta ruhlu birkaç bayan yıllardır hayvanlara bu eziyeti yapmaktadır.
“İnsanlardan nefret ediyorum!”
Evet böyle diyenler de var. Çuval çuval ithal mamaları Kaleiçi sokaklarına dökerek; hem çevreyi kirletmekte, hem de karınca, böcek, fare gibi hayvanlar da bunları yemektedirler!
TİCARET VAR
Kedi-köpek mama satıcıları; kendilerine yeni pazarlar bulmak için bu sözde “hayvan severliği” teşvik etmektedirler. Adı KALEDER denilen bir dernek var; tüzüğün de “kedi köpek de besler” diye bir maddesi olduğunu sanmıyorum; tutmuş Antalya’nın en gözde yerine tarihi surların içine “kedi yuvaları yapmış, tezgâh açmışlardı!
Çevreden gelen tepkileri biz de köşemizde sizlerle paylaşmıştık!
Görev bilincinde olan; tarihe ve turizme önem veren kurum ve kuruluşlar da bu olayı yadırgamışlar ve bu pislik yuvasının oradan kaldırılması için gerekli uyarıda bulunmuşlardır.
Her nedense; ısrarla bu güzelim tarihi mekanı bir “pet shop” yapmaktan vazgeçmek istemeyenler; tezgahlarını kaldırmışlar ama çirkinliğin bir parçası olan kedi yuvalarını orada bırakmışlardır!
VALİLİK Mİ, BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ Mİ, TURİZM VE KÜLTÜR BAKANLIĞI MI, ÇEVRE VE ŞEHİRCİLİK BAKANLIĞI ANTALYA İL MÜDÜRLÜĞÜ MÜ; KALEİÇİ GÖRÜNTÜSÜNÜ BOZAN, ÇEVREYİ KİRLETEN BÖYLE KİŞİ VE DERNEKLERE GEREKEN CEZAİ MÜEYYİDEYİ (Ceza Türünden Bir Yaptırım, Ceza. ) UYGULAMALARI GEREKMEZ Mİ?
:::: :::
ŞEMSİYELİ SOKAK
Dönerciler Çarşısı arkasında kalan; çevresinde çeşitli dükkânların olduğu bir yerdir. Şemsiyeler konulunca sokak biraz daha canlandı ve güzelleşti. İlgi gördü, gezenler çoğaldı. Boş dükkanlar doldu.
Ama bazıları bu dolulukta bile boş kaldı!
Neden?
Lokantaların çoğunlukta olması ve lokantacıların devamlı müşteri çekmek için yeşil yoldan geçenlere laf atması, masa ve sandalyelerle yolu iyice daraltmaları, daha erken kapatılan dükkân önlerine masa sandalye konulması, kirletilmesi; diğer esnafların para kazanmalarına “engel” olduğundan ortaya istenilmeyen “nahoş” (güzel olmayan, hoşa gitmeyen, çirkin, kötü. ) olaylara neden olmaya başlamış!
“Esnaflar kendi aralarında aldıkları kararları uygulamayınca; Şemsiyeli Sokak’ta yakında şemsiyeler hiç açılmazsa şaşmayın” diyenler var!
::: :::
OSMANLICA ÖĞRENELİM
Lütfen “Osmanlıca” kelimesini bir başka yabancı dil gibi algılamayınız!
Osmanlıca; Osmanlı imparatorluğu döneminde her türlü yazışmalarda, devlet kayıtlarında, kitabelerde, yazılan ve basılan her türlü ilmi ve kültürel yayınlarda kullanılan bir “yazı şeklidir”.
Bugün bile dünyada bir çok ülke; kendi geleneksel yazı şekli yanında; Latin Alfabesi denilen yazı şeklini benimsemiş ve zaman zaman kullanmaktadırlar.
Arap alfabesini yazı dili olarak kullanan atalarımız; ülke sınırlarının genişlemesiyle; bazı Farsça ve Arapça kelimeleri de içine alarak dillerini zenginleştirmişlerdir.
Ancak halkın konuşma ve yazma dilinden ayrı olarak oluşan bu oluşum; okuma, yazma ve anlamada zorluklar da getirmiştir.
Atatürk’ün 1928 yılında yaptığı Harf Devrimi; “Arap Alfabesi” yerine; halkın okuma ve yazmasını da kolaylaştıran “Latin Alfabesi” ne geçilmiştir.
FAKAT
Bu devrim; halkın isterlerse Osmanlıca yazı dilinde her türlü yazışma ve araştırma yapmasını engel olmamıştır.
O günden bugüne o dönemde yazılan, basılan her türlü eserler; bu işe gönül vermiş hocalar ve öğrencilerin bu Osmanlıca Yazı Dilini öğrenmesiyle; günümüz alfabesiyle yazılarak paylaşılmaktadır.
O dönemi görmek istemeyenler ve karalamak isteyenler; üretilen yazma ve basma eserlerin sayısını bilseler şaşarlar!
LÜTFEN SİZLER DE ÖĞRENİN
Antalya’da değişik kurum ve kuruluşlar zaman zaman kurslar açmaktadırlar.
Mesela ben Azize Kahraman Halk Eğitim Merkezi’nin açmış olduğu bu kursa devam ederek; çat pat bildiğim Osmanlıcamı daha da geliştirdim.
Sizler de çevrenizde bulunan tarihi eserlere yabancı kalmayın. Kütüphanelerde, sahaflarda binlerce eser sizler gibi insanların kendilerinin okunmasını bekliyor!
Yorumlar
Kalan Karakter: