“Duyduk duymadık demeyin; Kaleiçi’ndeki surların taşlarını çalıyorlar.”
İnanamadınız değil mi böyle bir habere.
Ama gerçek.
Daha neler neler atıldı, satıldı, çalındı “tarih” dolu Kaleiçi’nde ama kimseler görmedi gitti maalesef!
Tekeli Mehmet Paşa Camii’nin giriş kapısının sağ ve solundaki pencere üstlerindeki çini süslemelerin yarısı kayıp oldu gitti. Kimse fark etmedi. “Düştü kırıldı” deseler de kim inanır bu yalana!
Tarihi konakların kapı kilitleri, el şeklindeki tokmakları, kapı numaraları, elektrik, su yazılı teneke levhalar; göz göre göre alınıp götürülüyor!
Kimse görmüyor!
MOBESE kameralar da mı görmüyor?
Hayır! Onlar görseler bile görmemezlikten gelmeye alışmışlar. TV kanallarına çıkacak birkaç polisiye olay yakalamazlarsa; onların ne iş yaptığını bile bilemezsiniz.
Onlar “etliye de sütlüye de karışmayan” milyar liralık masraflarla yapılan Devlet harcamalarıdır.
Hanutçuları görmezler, İtfaiye hortumlarıyla dükkân önü sulayıp, hortumları darmadağın öylece bırakanları görseler bile onlara “normal” gelir! Hurdacı, kağıtçı, simitçi, çekirdekçi, direklere afiş asanlar “turist” olarak görmeye devam eder onlar.
Belediyenin yaptırdığı, ama bir türlü hizmete açılmayan “yerlere, komşu evlere bakan” kameralar; sonradan Antalya Emniyetine geçti denildi ama onlarda o kameraları nasıl kullanacaklarını bilemediklerinden “hiçbir kayıt” tutmadıkları ortaya çıkmıştı.
Nasıl mı?
Kaleiçi’nde bisikletiyle giden bir vatandaşın bacağını bir sokak köpeği aniden ısırıp kaçmıştı ya! Sonradan o köpeği bulmaya çalışan bisikletli vatandaş kameralardan istifade edip bulmaya çalıştı ama bulamadı.
Polisle, Belediye arasında mekik dokuyan vatandaş; o küçük kameraların hiçbir kayıt yapmadığını geç de olsa öğrenmişti!
…
Gözlemlerime “kaynak” olan araştırmalarım için dolaştığım sokaklarda; sur duvarlarının delik deşik olduğunu çok görüyordum ama anlam veremiyordum.
Ama sonradan restore edilen evlerin “eski taşlar” ile duvarlarının örüldüğünü gördüm.
Görmedim ama yüzde yüz eminim ki; biri(leri) bu taşları duvarlardan sökü söküp ihtiyaç sahibi olan ustalara satıyordur.
Baksanıza sur duvarları delik deşik.
“Hatıl” denilen taş duvara destek veren ağaç kemerler bile sökülüp sökülüp götürülmüş.
Yakmaya mı, satmaya mı bilemiyorum.
KİM GÖRECEK
Kale duvarlarını incir ağaçları sardı!
Kim gördü!
Ağaçların kök dalları duvarları yıktı .(Tophane altı)
Ne yaptılar ki?
…
“Turistik Kaleiçi” edebiyatı yapanlar; hangi çirkinliği görüp de yetkililere bildirdiler ki?
Yerel haberlere bakıyorum. Hep “övenler” ödül alıyor, benim gibi “yeren” e de ne ödül, ne bir davet ve ne de bir teşekkür var.
İşte bu yüzden “kamuoyu” dediğimiz bu şehirde yaşayanlar Kaleiçi’nin gerçek halinden haberleri olmuyorlar.
Yıkık dökük, harabeye dönüşmüş, çöplük olmuş evlere bakanlar; önce yadırgıyor ve sonra da “kanıksamış” olarak yoluna devam ediyorlar.
Bu bir “Bakan” , bu bir “Milletvekili”, bir “Belediye Başkanı” veya bir başka yetkili oluyor ve gördüklerinden “rahatsız” olmuyor!
Ben Bakan değilim ama rahatsız oluyorum.
“Kaleiçi tarihi bir yerdir. Buranın çok güzel bir yer olması gerekir. Yanmış, yıkılmış yerler, evler var. Bunlar yıllardır restore edilemedi gitti. Daha ne kadar bekleyecek bu evler? Yanmadan, yıkılmadan daha kaç yıl dayanabilecek bu tabiat şartlarına?
Her gün yüzlerce, binlerce turist Kaleiçi’ni ziyarete geliyor.
Onlara bu çirkinlikleri göstermek zorunda mıyız?
Bu kadar mı sahipsiz zavallı Kaleiçi?
Bir Ömer Güngör mü kaldı; “Burayı kurtarın artık” diyen?
Sizler neredesiniz?”
Yorumlar
Kalan Karakter: