Onlarca sene geçti; yaşayanlar bu şehri “şu- bu” nedenlerle birden bire terk ediverdi.
Geriye nesillerdir içinde yaşayanların “hayat” verdiği o güzelim “konaklar” kaldı.
Gidenlerin hiç birisi geri gelmedi!
Aramadı, sormadı; çatısı altında geçen günlerin anısına olsun “bir” kere bile dönüp bakmadılar o güzelim evlerine!
Satan sattı, satamayanlar “hisseli” olduklarından;
“batarsa batsın, benim evim değil ya” deyip onlarda “hiç” mi hiç sahiplenmediler “baba yadigârı” konaklarına!
BELEDİYELER
“Büyükşehir senin, küçük şehir benim” gibi saçma sapan bir “görev paylaşımı” düşüncesinden hareketle; ellerini ayaklarını çektiler Kaleiçi’nden.
Allah razı olsun; eski Başkan Menderes Türel bir önceki dönemde Kaleiçi’nde “altyapı” ile başlattığı hizmetlerle; “yeni bir Kaleiçi” kurdurdu.
Muratpaşa Belediyesi de “tanımadığı” Kaleiçi’ni tanıtmak için “festivaller” başlattı!
Konyaaltı ve Kepez Belediyeleri ise “misafir” gibi hep köşelerinde oturdular. Kaleiçi sorunlarına hiçbir zaman el atmadılar, yardımcı olmadılar.
Hâlbuki Kaleiçi’ni gezip görmeye en çok oralarda oturanlar gelip gidiyordu.
ÇOK BAŞLILIK
Zaman zaman yaptıkları toplantılarda hep “çok başlı bir idari sorunları olan Kaleiçi var” deyip şikayet eden Başkanlar her nedense bir türlü bu sorunları ortadan kaldırmak için “çözüm” üretemediler.
Ha bir de Turizm Bakanlığı var; her şeyi bilen ama hiçbir şeye karışmayan; geldiği zaman “turist bakan” olarak ağırlanan, gezdirilen ama Kaleiçi’ni “hiçbir zaman çözmeye gayret etmemiş” bir Kurum!
ZAVALLI KALEİÇİ
Önce çatısı altında barınanların kendilerini “kalleşçe” terk etmeleriyle “yalnız” kaldı!
Sonra onların yerine gelenlerin; kapıları, pencereleri, duvarları “dükkân” yapacağız diyerek yaralı yüreği paramparça oldu.
“Çivi bile çakmak yasak” diyerek insanları korkutan Turizm Bakanlığı’nın; kendisinin bile tamir için olsun “bir çivi bile” çakmadığı konaklar; ya yandı, ya yıkıldı ya da “kaderine” öylece bırakıldı; o duyarsız sahiplerince!
Yanan ve yıkılan yerler otopark ve çöplük olduğunu görünce; şu “Kaleiçi sevdalısı” köşe yazarınız; görmeyen veya göremeyen yetkili-yetkisiz kurumlara; işte bu köşeden her hafta fotoğraflı yayınlar yaptı!
KADERİ KARA
Ne kadar çok “seni seviyoruz” deseler de; açın resmi, özel kayıtları kim ne demiş, ne yazmış ve neler yapmıştır Kaleiçi’ni kurtarmak veya güzelleştirmek için, kim?
Yılların izleri silinmedi daha Kaleiçi sokaklarından!
Girin şu sokaklara; bir bahaneyle terk edilen o güzelim tarihi konakların “son” durumlarına dikkatlice bakın!
Hâlâ çatıları çökmüş, pencereleri kırılmış, duvarları yıkılmış Kaleiçi konakları göreceksiniz!
Ve sizin de içiniz mutlaka bir “cızz” diye yanacaktır!
AVRUPA DA OLSA
Bu sözü çok söyleriz ama o kadar çok Avrupa Amerika görmüş insanların hiçbir “eylem” yapmadıkları da gerçektir!
“Kaleiçi” dışındaki Antalya o kadar güzelleşti, o kadar güzel büyüdü ki; diyecek hiçbir söz bulamazsınız.
Ama tarihi ve turistik bir değere sahip Kaleiçi; her nedense bir türlü “restore” edilip gerçek değerine kavuşamadı gitti!
ŞİMDİ NE OLACAK;
KÜLTÜR VE TURİZM BAKANI “YENİ”,
BÜYÜKŞEHİR BELEDİYESİ BAŞKANI “YENİ”?
Sizler inanırsanız ben de inanırım; Kaleiçi yeni baştan hızlı bir biçimde ele alınıp; gerekli restoreler yapılıp “güzel ve temiz bir Kaleiçi yeniden doğacaktır kendi küllerinden”.
Zor, çok zor; bizde “hizmetten” ziyade “siyaset” “ bezirgânlığı” vardır.
“Laf…laf…laf…”
“Lafla peynir gemisi yürümez” diye güzel bir söz vardır.
Eğer şimdiye kadar “bakanlar baksa” idi; yıllardır bu Kaleiçi böyle çirkin görüntülerle yaşamazdı!
“Bakanlar bakmadı”
Bakan deyince akla sadece “Turizm ve Kültür Bakanı” gelmesin; bu çirkinlikleri kaldırmaya gücü yeten kimler var ise sözüm onlaradır.
Bakan, Bakanlık, Müze, Vakıflar, Belediyeler, Üniversiteler, Odalar, Turizmciler, rehberler, dernekler; Kaleiçi’nden gelip geçen herkes sahiplenmeli ve ilgilenmelidir.
Her gün yüzlerce, binlerce yerli ve yabancı turistlerin geldiği bir Kaleiçi’ne bu çirkinlikler “hiç mi hiç” yakışmıyor!
Geçen hafta yazdım; Kaleiçi “”A’dan Z’ye bir tek Belediye” ile yöneltilmeli.
“Kolay değil bu işler Ömer Bey!” derseniz; beni inandıramazsınız! Buna “topu taça atmak” derler.
Acizliktir, zayıflıktır, beceriksizliktir!
Bu da size yakışmaz; bence!
Yorumlar
Kalan Karakter: