Bu fotoğraf Atatürk Stadyumu’nun son hali.
Tamamıyla artık harabeye dönmüş durumda.
*****
‘Işıklar Caddesi’ demenin Antalyaspor demek olduğu yıllardı. Maç günleri Karaoğlan (Karaalioğlu) Parkı’nda denize karşı maç saati beklenir. Evren Büfe’de yengen yenirdi. Stada girerken, saatlerce kuyruk beklenir, maçtan çıkarken ise tıkış tepiş çıkılan kapıdan adım adım yürürken, yanında tanımadığın insanlarla maçın kritiği yapılırdı. Üzeri açık ‘Kapalı’ Tribün’ün, biçimsiz Açık Tribün’ün, Portatif Kale Arkası Tribünü’nün olduğu, belki de dünyanın en biçimsiz stadyumlarından birisi olmasına karşın; hayallerimizin evi, düşlerimizin tiyatrosuydu Atatürk Stadyumu.
Futbolu sevdiğimiz yerdi. İnsanların arabayla değil, çocuklarının elinden tutup yürüyerek maça geldiği, maça gelmenin keyif olduğu, çoğu insan için stadyumun çok ötesinde bir yuvaydı.
Işıklar Caddesi’nde ne zaman yürüsem; hatıralarım, anılarım, çocukluğum gözlerimin önüne geliyor.
Babamın; benim ve kardeşimin elinden tutup, bizleri maça götürmesi aklıma geliyor.
Babam geliyor yani aklıma.
Atatürk Stadyumu’nda yaşanılan şampiyonluk sevinçleri, küme düştüğümüz maçlardaki üzüntülerimiz.
Bursaspor, Denizlispor maçlarındaki gerginlikler.
Twitter’da bir Bursaspor taraftarı, Antalya Atatürk Stadı’nın bugünkü durumuna üzülüyor. Ve “7 kere maça gittiğim Antalya Stadı’na bakarken, kötü olan biz senin yıkılışına nasıl katlanacağız Bursa Atatürk Stadı?” diye twit atıyor.
Atatürk Stadı’nın yerine ister AVM koyun, isterseniz plaza.
Ne koyarsanız koyun, ben oraya baktığımda her zaman Atatürk Stadı’nı göreceğim.
Anılarımı, hatıralarımı.
Şampiyonluk sevinçlerimizi, küme düşme üzüntülerimizi.
Orada yaşanan acılı günleri de tatlı ve güzel günleri de hatırlayacağım.
Futbol tarihinde zamana yenik düşen ve yerine yenisi yapılan stadyumların hikayesi tek değil.
Arjantinli yazar Osvaldo Soriano, Buenos Aires'de, Boedo'da kulübün borçları yüzünden satılan ve yıkılmak zorunda kalan 75 bin kapasiteli Estadio Gasometro Stadı’nın ardından hissettiklerini mektuba döküyor. Mektubu da çocukluğunda futbolcu olmak istemesine rağmen, futbolcu olamamış ancak bir futbol delisi olan dünyaca ünlü yazar Eduardo Galeano’ya gönderiyor.
Bir stadyum sanırım bundan daha iyi anlatılamazdı.
İşte o mektup;
“Sevgili Eduardo
Geçen gün Carrefour'daydım. Biliyorsun, orası San Lorenzo Kulübü'nün eski stadının bulunduğu yere inşa edilmişti. Oraya, San Lorenzo'da dört yıl arka arkaya gol kralı olan, çocukluk dönemimin kahramanı Sanfilippo ile birlikte gittik. Tencereler, tavalar, peynirler, asılı duran sucuklar arasında dolaşıyorduk. Kasaya yaklaşmıştık ki, Sanfilippo birden kollarını açarak bana şöyle dedi: "Düşün ki, Boca ile oynadığımız maçta Roma'ya golü tam bu noktada atmıştım." El arabasına tepeleme doldurduğu konserveleri, etleri, sebzeleri güçlükle taşıyan şişman bir kadının önüne geçerek konuşmaya devam etti: "Futbol tarihine geçen en hızlı goldü o." Kornerden gelecek topu bekler gibiydi ve heyecanla o anı anlatıyordu: "Takımın gençlerinden 5 numaraya şöyle dedim: 'Düdük çalınır çalınmaz topu bana havadan gönder. Hiç heyecanlanma, seni mahcup etmeyeceğim.' Ben yaşça ondan büyüktüm, çocuğun adı Capdevilla'ydı. Heyecanlanmıştı, beceremeyeceğinden korkuyordu." Sanfilippo mayonez şişelerinin olduğu yeri işaret ederek anlatmayı sürdürdü: "Topu tam oraya yerleştirdi." Etraftaki müşteriler nefeslerini tutmuş, bizi izliyordu. "Top defansın ortasında oynayan adamların arkasına düştü. Hemen fırladım fakat biraz uzağa gitmişti. Şu pirinç torbalarının durduğu yere, görüyor musun?" Alt sıradaki rafı gösteriyordu. Sonra yepyeni lacivert takım elbisesine, gıcır gıcır cilalı ayakkabılarına aldırış etmeden bir tavşan gibi fırladı. "...güm diye bir çaktım topa!" Sol ayağıyla vurmuştu. 30 yıl önce kalenin bulunduğu, şimdi kasanın durduğu yöne doğru çevirdik bakışlarımızı... Hepimiz topun kaleye girişini görür gibiydik. Tam pillerin ve tıraş bıçaklarının dizili olduğu yerden girmişti. Sanfilippo sevinçle kollarını havaya kaldırdı. Müşteriler ve kasiyer kızlar coşkuyla alkışlıyordu. Neredeyse hüngür hüngür ağlayacaktım. O zamanlar Nene takma adıyla bilinen Sanfilippo, 1962'deki golü yeniden atmıştı, sırf ben göreyim diye... Osvaldo Soriano”
Şimdi fotoğrafa bir kez daha bakın.
Ne görüyorsunuz, yine harabeyi mi?
Yorumlar
Kalan Karakter: