Yolsuzluk, adaletsizlik, liyakatsizlik gibi kavramlar, yalnızca haberlerde değil, günlük sohbetlerde bile sıradan birer konu haline geldi.
Peki, bu yozlaşmanın derinleşmesinde negatif seleksiyon denilen bir sürecin rolü olabilir mi? Negatif seleksiyon, aslında bir tür doğal eleme mekanizmasıdır. Zararlı ya da işe yaramayan unsurların elenmesi, toplumun daha sağlıklı bir yapıya kavuşmasını sağlar. Ancak Türkiye’de son yıllarda bu mekanizma ya işlemez hale geldi ya da tersine çalışmaya başladı.
Yani zararlı unsurlar sistemde güç kazandı, faydalı unsurlar ise sistemin dışına itildi. Her toplum, yetenekli ve çalışkan bireylerin ön plana çıkmasıyla gelişir. Ancak son yıllarda Türkiye’de liyakatin yerini sadakat aldı. İş dünyasından kamu kurumlarına kadar pek çok yerde “kim daha yetenekli?” sorusundan çok, “kim daha bağlı?” sorusu soruluyor.
Bu da karar verici pozisyonlara yetkin olmayan kişilerin gelmesine neden oluyor. Örneğin, eğitim ve sağlık gibi hayati sektörlerde bile ehil olmayan kişilerin atanması, yalnızca sistemin değil, toplumun genel refahını da olumsuz etkiliyor. Negatif seleksiyon burada devre dışı kalıyor; tersine, sorunlara yol açan unsurlar ödüllendiriliyor.
Adalet bir toplumun belkemiğidir. Hukukun üstünlüğü zayıfladığında, yalnızca bireylerin değil, kurumların da güvenilirliği sarsılır. Türkiye’de son yıllarda hukuki sistemdeki bozulmalar, toplumda “hak yerini bulmuyor” algısını güçlendirdi. Adalet mekanizması, yanlışları düzeltmek ve toplumu korumak için var. Ancak bu mekanizma işlemediğinde, yozlaşma hızla artıyor. Adaletin eksik olduğu bir ortamda etik dışı davranışlar giderek daha fazla normalleşiyor. Toplumun ahlaki yapısı da yozlaşmadan payını alıyor.
Dayanışma ve adalet gibi değerler yerini bireysel çıkarcılığa bırakıyor. Usulsüzlük, rüşvet, adam kayırma gibi davranışlar artık kimseyi şaşırtmıyor. Medyanın ve sosyal medyanın bu süreçteki rolü de önemli. Bazı televizyon programları ve içerikler, etik dışı davranışları cazip hale getiriyor. Çıkarcılık ve yozlaşma yalnızca görünür olmakla kalmıyor, bir yaşam tarzı gibi sunuluyor. Gelir adaletsizliği ve eğitimdeki fırsat eşitsizliği de toplumu derinden etkiliyor. Fırsat eşitsizliği olan bir yerde, insanlar sistemden umudunu keser.
Bu da hem bireysel hem de toplumsal düzeyde bir çöküşü beraberinde getirir. Bir öğrenci, ne kadar çalışırsa çalışsın liyakate değil, bağlantılara değer verilen bir dünyada başarılı olamayacağını düşünürse neden çaba göstersin? Bu umutsuzluk döngüsü, yeni bir yozlaşma neslinin oluşmasına yol açar.
Yozlaşma, bir toplumun kaderi olamaz. Doğru politikalarla, sağlam bir adalet sistemiyle ve güçlü bir eğitimle negatif seleksiyon yeniden işletilebilir. Bunun için toplumsal bir farkındalık gerekiyor. Her bireyin bu çöküşü durdurmak için kendi sorumluluğunu alması şart. Unutmayalım, toplumların geleceği, sadece bugünkü tercihleriyle değil, neyi eler ve neyi besler olduklarıyla da şekillenir.
Yorumlar
Kalan Karakter: