Baş aşağı giden ekonomi; darbe girişimleri; Cumhuriyet’in tüm değerlerini yok etme çabaları: giderek artan terör saldırıları, yüzlerce şehit, binlerce gazi; yıllardır uygulanan yanlış politika sonucunda başka bir ülkenin topraklarında savaşa gönderilen Türk askeri... Gündemi değiştirmek şarttı tabi… Meclis Başkanı üstlendi bu görevi; Che Guevara’ya “katil, eşkıya” dedi. Ülkenin yarısı, diğer yarısına Che’nin kim olduğunu anlatmaya çalıştı; diğer yarısı da, Osmanlı padişahlarının ve Tayyip Erdoğan’ın Che’den daha büyük kahraman olduğunu… Bu gereksiz tartışmaya, Batista’nın kim olduğunu anlatarak katılayım da, çorbada tuzum bulunsun…
* * * * *
Fulgencio Batista Zaldivar… Hitler gibi, çavuşluktan diktatörlüğe uzanan bir öyküsü var. 1933’te, Orta ve Güney Amerika’yı çoktan kendi ‘arka bahçesi’ ilan etmiş ABD’nin desteklediği bir darbeyle Küba’nın gayri resmi lideri oldu; 1940’ta da başkanlık koltuğuna otur(tul)du. Bir yandan Küba’yı ABD’nin ‘turizm merkezi’ (kumar, fuhuş, mafya cenneti) yaparken; öte yandan, ‘emeğinin’ karşılığı olan dev bir servete sahip oldu. Küba, onun döneminde, ABD’nin bir eyaleti durumuna gelmişti. Kübalılar, kendi ülkelerinde ikinci sınıf vatandaş olmuşlardı.
Emperyalistlerin hizmetinde, halka sırtını dönmüş bir lider; emperyalistlere peşkeş çekilen bir ülke; kişisel serveti dağ gibi büyüyen bir işbirlikçi… Çok tanıdık bir hikaye, değil mi?
Ancak, bu ‘güllük gülistanlık’ durum, sonsuza kadar devam edemezdi. Batista zulmü sürüp giderken, başkaldırı da başladı. 1953’te, Fidel Castro, Raul Castro ve Che Guevara önderliğinde başladı başkaldırı. Zulüm ve başkaldırının giderek arttığı yıllar yaşadı Küba. CIA, rejime karşı çıkan, özgürlük isteyen tüm vatanseverlere hayatı zindan etti. 60 bin Kübalı öldürüldü; aralarında Fidel Castro’nun da olduğu 10 binlercesi hapse atıldı.
1959 yılında, uzun ve zorlu savaş sona erip de Castro ve Che Guevara önderliğindeki Küba devrimi başarıya ulaştığında; Batista, apar topar kaçtı ülkeden. Guevara ise, kendisine yapılan bakanlık teklifini reddederek, devrimi diğer Latin Amerika ülkelerine yaymak için savaşmaya devam etmeyi tercih etti; Bolivya dağlarında, Amerikalılar tarafından öldürüldü.
* * * * *
Küba devrimi ve onun liderleri, emperyalizmin ayakları altında ezilen tüm ülkelerde ilham kaynağı oldu. Ölümünün üzerinden yarım yüzyıldan fazla zaman geçmiş olmasına rağmen, Che Guevara, dünya üzerinde, emperyalizmle mücadelenin simgesi haline geldi; bu mücadelede, onun teorilerinden ve pratik deneyiminden faydalanıldı.
Guevara'nın Alberto Korda tarafından çekilen fotoğrafı "dünya üzerindeki en ünlü fotoğraf ve 20. yüzyılın sembolü" olarak nitelendi. Hani şu, Meclis Başkanı İsmail Kahraman’ın, gençlerin göğsünde görmeye dayanamadığı fotoğraf… Hani emperyalizme karşı savaşırken; halkı yok sayan tek liderin ve onun çevresindekilerin, yüklü bir servet karşılığında, ülkenin taşını toprağını peşkeş çekmesine karşı mücadele ederken çekilen… Hani o çok bilindik senaryo, bir kez daha sahnelenirken…
“Aslanların sessiz kaldığı yerlerde, kuşlar, kartallar volta atar; ama bilmezler ki, aslan o sessizliği bozarsa, kıyamet kopar” demişti Che. Kartalların volta attığı ülkelerde, aslanların sessizliğini bozmasına ilham verebileceklerden nefret edenler olmasından daha doğal ne olabilir ki!..
Yorumlar
Kalan Karakter: