Mersin Akkuyu’ya nükleer santral yapma planı, Rusya’yla gergin bir dönem yaşayınca askıya alınmıştı. Putin’le Erdoğan’ın “barışması” sonrasında, konu yeniden gündemimizde. Putin’in İstanbul ziyareti sırasında, Akkuyu’ya santral yapımının “hızlandırılmasına” karar verildi.
Aynı saatlerde, Mersin Büyükşehir Belediye Meclisi toplandı ve Akkuyu Nükleer Santrali’nin 1/50 bin ölçekli çevre düzeni planında yer alması kararını Ankara’ya bıraktı. CHP’li üyelerin itirazlarına rağmen alınan kararın altında, AKP’li ve MHP’li üyelerin imzası var. Çevreyle ilişkisi “katletmek” nitelik ve boyutundaki Çevre Bakanlığı’nın beklediği de buydu; “yerel yönetimler karışmasın!”
Hatırlar mısınız; 26 Eylül’de, damat Berat Albayrak, Viyana’da bir konuşma yaptı ve Ermenistan’daki Metzamor Nükleer Santrali’nin deprem bölgesinde bulunduğunu söyleyerek kapatılmasını istedi. Komşunun santrali konusunda çok duyarlı, enerji işlerinden sorumlu damadın Türkiye’de yapılması planlanan nükleer santrallerle ilgili yeterli bilgisinin olmadığı anlaşılıyor. Israrla bir kez daha anlatalım…
* * * * *
Madem gündem Akkuyu, Sinop’ta yapılması planlanan nükleer santrali ve Erdoğan’ın istediği “üçüncüyü” bir kenara koyarak, şimdilik sadece bu santralden söz edelim. Zaten bazı noktalar, hepsi için ortak.
Mersin Akkuyu’ya yapılması planlanan santralin yakınında, tam 5 aktif fay hattı bulunuyor. Deprem etki raporu açıklanmadı.
Yer lisansı, 1970’lerden kalma verilere ek yapılarak yenilendi.
Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, santralle ilgili ÇED raporunu alelacele onayladı. Zaten rapordaki mühendislerin imzalarının sahte olduğu, kriminal incelemeyle ortaya kondu.
Üzerine santral yapılacak zeminin çürük olduğuyla ilgili ciddi iddialar var. (Ayrıntılar için Filiz Yavuz’un kitabı “Beni Akkuyu’larda Merdivensiz Bıraktın” adlı kitabı okumanızı öneririm.)
Fokur fokur kaynayan Orta Doğu kazanına düşmüş; PKK ve IŞİD terörüyle boğuşmakta olan Türkiye’de, nükleer santraller, teröristlerin olası stratejik hedefleri olacaktır. Hiç kimse, terör tehdidinden söz etmiyor. Bu konuda yapılmış bir çalışma, alınmış bir önlem de yok.
* * * * *
Sorularla devam edelim… Olası yanıtları üzerinde iyi bir düşünmekte fayda var.
Başta güneş olmak üzere, yenilenebilir enerji kapasitesi yüksek Türkiye, neden nükleer enerjiye mahkum ediliyor?
Enerji ihtiyacındaki artış, söylendiği kadar yüksek midir? Öyle olsa bile, yeni enerji kaynakları yaratmadan önce, var olan enerjinin tasarruf edilmesi, kayıp ve kaçakların önlenmesi konusunda çalışma yapılması daha doğru değil midir?
Rusya’nın yapıp işlettiği bir nükleer santral, zaten doğalgaz nedeniyle bağımlı olduğumuz bu ülkeye, daha da bağımlı olmamız anlamına gelmiyor mu? “Enerjide dışa bağımlılığı bitireceğiz” söylemi, “ikna” için söylenmiş bir yalan mı?
Nükleer santrallerin dünyada çözümü bulunamamış radyoaktif atık sorununa, bu santralde (ve diğerlerinde) nasıl çözüm bulunacak? Bazıları 240 bin yıl boyunca doğaya zarar vermeye devam edecek nükleer atıklar ne olacak?
Henüz denenmemiş bir teknolojiyle yapılacak Akkuyu Nükleer Santrali’nde kullanılacak teknoloji, gerçekten güvenilir mi? Dünyada güvenilir nükleer teknoloji var mı? Bugüne kadar yapılan tüm nükleer santraller “son derece güvenli” olduğu iddiasıyla yapılmadı mı?
Bugün dünya genelinde yaklaşık 450 nükleer santral var; bunların 3 tanesi, milyonlarca insanı etkileyerek ve doğaya yüzlerce yılda düzeltilemeyecek zararlar vererek patlamadı mı?
450 santralin 3 tanesinde ölümcül kaza meydana gelebiliyorsa; 150’de 1 olasılığı, söylendiği gibi, “son derece düşük müdür?” 150’de 1 düşme olasılığı olan bir uçağa biner misiniz? Ben binmem…
Yorumlar
Kalan Karakter: