Türkiye’de çalışarak zengin olunmaz, bunu artık hepimiz biliyoruz. Sabahın köründe kalkıp iş yerine gitmek, vergini ödemek, SGK primlerini yatırmak, elektriğe, kiraya para yetiştirmeye çalışmak… Bunlar hep zaman kaybı. Oysa zengin olmanın çok daha kolay bir yolu var: BELEDİYELER!
Belediyeler, kamu hizmeti sunmanın yanı sıra ekonomik gücün ve rantın en büyük kaynağıdır. Ve işin güzel yanı, bu zenginleşme süreci tamamen “halk için” yapılıyormuş gibi gösterilebilir. Peki, belediyeler nasıl bu kadar büyük bir ekonomik güce sahip ve bu güç nasıl yönlendiriliyor?
Gelin birlikte bakalım.
İhale Sisteminin “İnce” Ayrıntıları
Belediyeler için en büyük gelir kapılarından biri ihalelerdir. Örneğin bir belediye çöp konteyneri alacak diyelim. Normalde 5 bin TL’ye mal olacak bir konteyner, neden 25 bin TL’ye alınmasın? Tabii ki şartnameye eklenen küçük ama kritik detaylar sayesinde.
• İhaleye sadece “belirli” şirketlerin girebileceği özel koşullar eklenir.
• Şirketin 50 yıl önce kurulmuş olması gerekir (tabii ki böyle bir şirket yalnızca belirli kişilerin elindedir).
• Firma sahibinin ismi “tesadüfen” belirli kişilerle uyumludur.
Bu sistem sayesinde ihaleler, rekabetten uzak, önceden belirlenmiş kazananlara gider ve belediye bütçesi birilerinin servetini büyütmeye hizmet eder.
Belediyeler doğrudan harcama yaparsa denetlenir. Ama bir belediye şirketi kurarsa? İşte burada işler değişir.
• Belediye şirketleri özel sektör statüsünde görünür ama finansmanı tamamen halkın cebinden çıkar.
• Şirketler zarar ederse, bu zarar belediye bütçesinden kapatılır.
• Ancak şirket kâr ederse, bu kârın nasıl kullanıldığı pek de şeffaf olmaz.
Böylece belediye şirketleri, şeffaf olmayan harcamaların en büyük aracı haline gelir.
Arsa Spekülasyonu: 1 Koy, 100 Al!
İmar değişiklikleri, belediyelerde rant yaratmanın en eski ve en etkili yöntemlerinden biridir. Örneğin:
• Önce bir arazi yeşil alan ya da tarım alanı olarak belirlenir.
• O arazi, düşük bir fiyattan belirli kişilere satılır.
• Belediye meclisi küçük bir düzenlemeyle o alanı “ticari alan” ilan eder.
• O ucuza kapatılan arsa, bir gecede milyonlarca TL değer kazanır.
Böylece mütevazı bir memur ya da yerel iş insanı, büyük bir inşaat patronuna dönüşebilir.
Çalışmadan Maaş Almanın En Kolay Yolu; Bankamatik Memurluğu
Türkiye’de bir işletme kurup ayakta kalmak zor iştir. Vergiler, sigorta primleri, faturalar, kira derken bir bakarsınız ki kazandığınızdan fazlasını ödüyorsunuz. Oysa daha zahmetsiz bir yol var: Bankamatik memuru olmak!
Son yıllarda dilimize yerleşen Bankamatik Memuru sıfatının açılımı şu şekildedir.
• Belediyede işe girersiniz.
• İşe gitmenize gerek yoktur.
• Kartınızı bir arkadaşınıza verirsiniz, giriş-çıkışlar yapılır.
• Ay sonunda maaş yatar, siz tatilinizi yaparsınız.
Bu sistem, yıllardır yerel yönetimlerde süregelen bir gerçek. Belediyelerin personel listesine bakarsanız, çoğu zaman çalışan sayısının, gerçekten çalışan insan sayısından fazla olduğunu görürsünüz.
Kaçak Yapılar Nasıl Yasallaştırılır?
Diyelim ki kaçak bir bina yaptınız. Yıkılmasını istemiyorsunuz ama yasal da değil. Merak etmeyin, belediyeler bu tür durumlar için çözüm üretme konusunda oldukça yaratıcıdır.
• Öncelikle belediye, usule uygun olmayan bir Yapı Tatil Zaptı düzenler.
• Siz bu eksikliğe dayanarak idare mahkemesine başvurursunuz.
• Mahkeme, yapılan işlemin yanlış olduğuna karar verir ve mühür kaldırılır.
• Ve işte! Kaçak yapınız artık tamamen yasal!
Oyuncular Değişiyor Ama Sistem Hep Aynı
Gelelim işin en kritik noktasına…
Eskiden İstanbul Büyükşehir Belediyesi AK Parti’nin elindeydi ve buradaki büyük bütçe, siyasi güç yaratmanın anahtarı olarak kullanılıyordu. CHP’nin belediyeyi kazanmasıyla birlikte, bu devasa bütçe CHP’nin kontrolüne geçti. Peki sonuç?
• Kılıçdaroğlu’nun atleti ve mütevazı mutfağı unutuldu.
• CHP’li belediyelerde de lüks makam araçları, tartışmalı ihaleler ve belediye şirketleri konuşulmaya başlandı.
• Yıllarca AK Parti’nin eleştirilen uygulamaları, CHP’nin elinde devam etmeye başladı.
Bu da gösteriyor ki sorun sistemde değil, belediyeleri yönetenlerin karakterinde. Yasa ve yönetmelikleri halkın yararına işler için kullanırsan millet zenginleşir ama yok kendi çıkarın için kullanırsan o zaman şahıs zenginleşir.
Birey mi toplum mu sorusunun yanıtı, direk olarak sistemi yönetenin karakteri ile alakalıdır.
Adaylar, isimler değişiyor, seçimler yapılıyor, belediye başkanları değişiyor ama filmin sonu hiç değişmiyor. Zenginleşen hep şahıs ya da şahsın yakını şahıslar oluyor.
‘Çalıyor ama çalışıyor’ diyerek hakkının gasp edilmesine seyirci kalan, hırsızdan medet uman, çalınanın hesabını sormayan bir milletin, kendisinin değil de başka şahısların zenginleşmesinden şikayet etmesi abeste iştigaldir.
Halk İçin Mi, Rant İçin Mi?
Şu an birçok büyükşehir belediyesi CHP’nin yönetiminde. Ama belediyelerin yönetim tarzına baktığımızda, yıllardır eleştirilen sistemin parti fark etmeksizin sürdüğünü görüyoruz.
Türkiye’de belediyeler hizmet sunmanın ötesinde, siyasi ve ekonomik gücün en büyük kaynaklarından biri haline geldi. Ve anlaşılan o ki, bu pastanın büyüklüğü, her zaman paylaşım savaşına sahne olmaya devam edecek.
Peki, değişen ne?
Sadece pastayı yiyenler ki çalışıyorsa pasta ona zaten helal.
Eserinle gurur duy Türkiye...
Yorumlar
Kalan Karakter: