Cehalet, okuma yazma bilmekle geçmiyor.
Doğru bildiğine sıkı sıkıya bağlılık,
Bildiğinden başka doğrular olabileceğini kabullenmemek,
Hayatı başka türlü yaşamayı ve yorumlamayı engelliyor.
Değişime, dönüşüme ve farkındalığın mucizesini keşfetmekte bir miktar gecikmiş olsam da her şeye açık belirsiz kalmayı becerebilmek bana konfor getirdi.
Fakat; kendi değerimi başkalarının zihninde aramadığım halde manipüle edilmemin yanılsaması ile gereksiz bir yanlış algı duvarı oluşturduğumu fark ettim.
Zihnimizden çıkan yol yaşamdan geçer.
Ayishat Akanbi’nin dediği gibi "İyileşmenizin, başkalarının kendi hatalarını kabul etmelerine bağlı olduğuna inanıyorsanız, daha çok beklersiniz."
İçinizdeki nefreti devam ettirerek kendinize ceza verirsiniz.
Bu günlerde herkes herkesten kolayca nefret edebiliyor. Sınırsız öfkelenebiliyoruz.
Hayal kırıklığına uğrayabileceğimiz birçok sanal internet uygulamaları var.
Aynı görüşten olmayan herkese yabancılaşabiliyoruz.
Dünyaya pek çok ayrı mercekten bakabiliriz.
Umutlar, korkular, kuşkular, arzular hayaller…
Başkaları da haksız olabilir, haksız olan bizde olabiliriz.
Çevremde değişmesini istediğim her şeyi içimde değil dışa vurarak yasamaktan çekinmiyorum.
Bunu yaparken korkmuyorum.
Bu işi, mesleğimin bana verdiği imkan ve kurallarla, basın mevzuatı çerçevesinde yapıyorum.
Yakın zamana kadar basın sektöründe bulunan bizler, lekelenmemek hakkı kapsamında ve örselenmemek adına son derece korunmasızdık.
2017 tarihinde CMK 158’nci maddesinde yapılan düzenleme ile yargılamalarda soyut ve maddi dayanaktan yoksun soruşturma dosyalarıyla kişilerin herhangi bir denetimden geçmeksizin ‘şüpheli’ olarak nitelendirilmesinin önüne geçildi.
Asılsız, soyut ve maddi dayanaktan yoksun ihbar ve şikayetlerin önüne geçilerek vatandaşların şeref ve itibarının zedelenmemesi sağlandı.
Nitekim bu vesileyle haberi yapılan kişilerin asılsız ihbar ve şikayetleri yüzünden eskisi gibi sürekli savcılık ifadesine çağrılmıyoruz.
Yapılan düzenleme ile “Lekelenmeme hakkı ile bir araştırma yapılmasını gerektirmeyecek derecede açık şekilde anlaşılan ihbar ve şikayetler artık doğrudan soruşturma konusu yapılmıyor”
Özetle nezaketen ifade ediyorum.
Haber verme hakkımı “kötüye kullanma yasağına” riayet ederek kullanmaya devam ediyorum.
Karanlıktayken sahip olduklarımızı göremeyiz. Ben bir mum yakarak aydınlatmaya çalışıyorum.
Geçtiğimiz hafta Antalyaspor’un çoğunluk hissesine sahip, eski ismi dernek yeni ismi ile kulübün hafriyat geliri ile ilgili denetimsizliğin getirdiği maddi kayıp haberi birilerine rahatsızlık verdi.
Öyle ki taşeron sözleşmesine imza atan Mustafa Yılmaz’ın avukatının “cevap ve düzeltme ”metnini yani noter ihtarını HÜRSES Gazetesi’ne ve şahsıma göndermek yerine, konuyla hiç alakası olmayan ve olmaması gereken başka bir yayın kuruluşunda yayınlatması ile öğrendim.
“Tekzip”
Basın Kanunu’nun “düzeltme ve cevap” başlıklı 14.maddesinde tekzip usulü detaylı ve açık bir şekilde izah edilmiştir. Buna göre ilk olarak haber içeriğinden zarar gören kişi yayımı yapan kuruluşa ihtar gönderir. İhtar içeriğinde düzeltme ve cevap metni ile birlikte metnin yayımlanmaması halinde yasal yollara başvurulacağı da bildirilir. Bunlara ek olarak yayımlanması istenilen düzeltme ve cevap metni suç unsuru içermemeli, üçüncü kişilerin hukuken korunan menfaatlerine aykırı olmamalıdır (Basın Kanunu m.14/1).
Antalya’ya ve Antalyaspor’a olan gönül bağım gereği, kentin ve kulübün marka değerini koruma sorumluluğuyla, haberdeki her bir kelimeyi özenle seçmemize rağmen, kendinden başka bir şey düşünmeyen eski başkan, tüm Antalya’ya bizlerin yazdığı ve anlattığından çok daha fazlasını bir danışman firmanın aracılığı ile her platformda seslendirdi.
Belgesini açıklamadan, kanıt göstermeden pek çok insanı yolsuzlukla itham edip zan altında bıraktı.
Elimizde, yazdığımız ve yayımladığımız her bilginin belgesi ve kanıtı olmasına rağmen, Antalyaspor’a zarar vermemek adına sadece olması gereken kadarı ile sorumlu yayıncılık ilkesi bağlamında hareket ettik, fakat karşılık olarak, cevap hakkı kullanma adı altında olmadık hakaretlere maruz kaldık.
“Her lafa verecek cevabım var. Lakin, bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye” demiştir Hz. Mevlana.
Antalyaspor’un hafriyat işindeki iş bilmezliğe ve kulübün uğradığı zarara gelirsek, merak etmeyin, her şeyi tüm çıplaklığı ile objektif bir şekilde sizlere aktaracağım.
Bu güne kadar sadece Öztürk ailesinin ellerini taşın altına koyduğu, Antalyaspor’a verdikleri milyonları almadan yönetimi emanet ettiği kişilerin, emanete nasıl ihanet ettiği okurken ‘bu kadar da olmaz’ diyeceksiniz.
Tekrar hatırlatmakta fayda görüyorum;
Bu işi, mesleğimin bana verdiği imkan ve kurallarla, basın mevzuatı çerçevesinde yapıyorum.
Bunu yaparken korkmuyorum.
Ben bir mum yakarak aydınlatmaya çalışıyorum.
Yorumlar
Kalan Karakter: