Minareye takılan külahı beğensek de, beğenmesek de; kalacağını, açılan davalarda mahkemenin üst kurul kararını onadığını, külaha takılmadan, Kesik Minare (korkut) cami olması sürecini anlatayım istedim.
Yetkili pek çok insan ile konuştum ve bilgi kirliliğini ortadan kaldırmak gerektiği için doğru isimlerden aldığım bilgileri sizinle paylaşmak istedim.
Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 13 Mayıs 1992 tarih ve 1442 sayılı kararıyla onaylanan Kaleiçi koruma amaçlı imar planında ‘Açık Hava Müzesi’ kullanım kararının 2012’de üst kurul kararı ile camiye dönüşmesinin kısa hikayesi...
Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulunun 13 Mayıs 1992 tarih ve 1442 sayılı kararıyla onaylanan Kaleiçi koruma amaçlı imar planında ‘Açık Hava Müzesi’ kullanım kararı, Antalya Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu’nun 27 Ağustos 2012 tarih ve 867 sayılı kararıyla da ‘Açık Hava Müzesi’ kullanımının devamı kararı” alınmış.
Vakıflar, kararı üst kurula taşımışlar, Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’nun 26 Eylül 2012 tarih ve 93 sayılı kararı ile “Antalya Kesik Minare’nin ‘cami” olarak kullanım kararı verilmiş.
Antalya Valisi Ahmet Altıparmak’ın görevli olduğu o dönemde, bu projeye ‘açık hava müzesi’ devam kararı veren bölge kurulu Başkanı’nın değiştiğini hatırlıyorum.
Üst kurul “CAMİ” kararı verdi.
Tüm bu bilgiler ışığında anlaşıldığı üzere ‘Kültür Varlıklarını Koruma Yüksek Kurulu’ ne dedi ise O!!!
Vakıflar mülkiyetinde 111 ada 3 parselde bulunan Kesik Minare’nin cami olarak hizmete gireceğini ise 05.03.2018 tarihinde Vakıflar Genel Müdürü Adnan Ertem’in, AA muhabirine yaptığı açıklama ile öğrendik.
Adnan Ertem “Şehzade Korkut Camisi'ne cami fonksiyonu verilmesi sürecini 2011'de başlattıklarını belirterek, öncesinde açık müze olarak değerlendirildiğini belirtmiş ve yaptıkları girişimler sonucunda cami fonksiyonu yönünde karar verildiğini söylemiş”
Ertem, "Burada faklı bir uygulamaya geçerek, proje ve restorasyon ihalesini birlikte gerçekleştirdiklerini, restorasyonu alan firma uygulanacak projeleri de üstlenecek.
Onları yapacak kuruldan kararlarını onaylatacak, akabinde restorasyona devam edecek."
Bu süreç devam ederken, STK’lar yürütmeyi durdurma ve ‘ üst kurul’ kararı iptali için hukuk mücadelesi sürdürmüşlerdir.
Ama ne oldu ise oldu ve minareye takılan külah ile halktan sesler yükselmeye başladı.
Cumhuriyet döneminde korumayla ilgili çok büyük bir adım atılmış ve 2 Temmuz 1951 tarihinde yürürlüğe giren 5805 sayılı “Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu Teşkiline ve Vazifelerine Dair Kanun”la, yurtiçinde korunması gereken mimari ve tarihsel özelliklere sahip anıtların ve diğer taşınmaz eski eserlerin korunma, bakım, onarım, restorasyon işlerinde uyulacak ilkeleri ve programları saptamak; saptadığı ilke ve programların uygulanmasını izlemek ve denetlemek; anıtlar ve taşınmaz eski eserlerle ilgili olarak kendisine sunulacak ve özel araştırmaları ile kurul üyeleri tarafından bilgi edinilecek her türlü konu ve uyuşmazlık üzerinde bilimsel görüş bildirmekle yükümlü Gayrimenkul Eski Eserler ve Anıtlar Yüksek Kurulu (GEEAYK) kurulmuştur.
Kısaca; Antalya Valisi Münir Karaloğlu’nun ifade ettiği gibi; ‘Bilim adamlarına saygısızlık yapılıyor’
Nitekim, Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı bir inşaî ve fizikî müdahalede bulunmadıkları gerçeği ile karşı karşıyayız.
Zira 14.07.2004 tarihinde 2863 sayılı Kanunun 9’uncu maddesi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
‘Koruma Yüksek Kurulunun ilke kararları çerçevesinde koruma bölge kurullarınca alınan kararlara aykırı olarak, korunması gerekli taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları ve koruma alanları ile sit alanlarında inşaî ve fizikî müdahalede bulunulamaz, bunlar yeniden kullanıma açılamaz veya kullanımları değiştirilemez. Esaslı onarım, inşaat, tesisat, sondaj, kısmen veya tamamen yıkma, yakma, kazı veya benzeri işler inşaî ve fizikî müdahale sayılır.’
Yasa koruma uygulamalarında aynı zamanda; Belediyelerin, valiliklerin ve ilgili kurumların yanı sıra, söz konusu alanla ilgili meslek odalarını, sivil toplum kuruluşlarını ve plandan etkilenen hemşerilerin katılımını da sağlamaktadır.
Hal böyle olunca tarihi yapılarımızın gelecek kuşaklara aktarımı konusunda biz halk, bilim adamlarından daha iyi mi bileceğiz?
Yorumlar 0
Kalan Karakter: