Son birkaç aydır en sık duyduğum kelime bu; KOPARTMAK!
TDK, her iki kullanımını da doğru kabul ediyor. Koparmak da diyebilirsiniz, kopartmak da. Benim karşılaştığım şekli ile bendeki anlamı arasında arada dağlar kadar fark var kopartmak ve koparmak eylemlerinin.
Öpücüklerin Efendisi ve saz arkadaşları, kirli ilişkilerini ifşa ediyor olmamı kendilerinden para kopartmak amacıyla yaptığım yönünde bir algı operasyonu başlattı. Meslektaşlarımdan tutunda siyasetçilere, iş insanlarına, bürokratlara kadar herkese “PARA KOPARTMAK” amacıyla bu satırları kaleme aldığım masalını anlatıyorlar.
Böyle algılamalarını yadırgamıyorum, çünkü onların dünyasında insan ve iş ilişkileri bu şekilde dönüyor.
Kim, kimden neler koparttı da bugünlere geldi, bunu açığa çıkarmak, hesap sormak hukukçuların işi.
Koparta koparta bu günlere gelen bu ‘al gülüm ver gülüm örgütünün’ benim de KOPARTMAK niyetiyle hareket ettiğimi iddia etmesi kadar normal bir şey yok. (Kişi kendinden bilirmiş işi) Bunu anlayabilirim ama NANKÖR nedir yahu?
Pardon da karşılığında bir şey aldım da ondan mı nankör ilan edildim?
Tam aksine, ben öncelikle bu kent ve doğru bildiklerim için neyim var neyim yoksa kaybettim? Dönemin Büyükşehir Belediye Başkanı Menderes Türel ile yaşadıklarımı bilen bilir. Doğru bildiğimin ve kent menfaatinin peşine düşüp, tıpkı bugün olduğu gibi o dönemde de yanlışın ve yanlış yapanların karşısına dikildim. Türel, tüm mal varlığımı, yılların emeği olan tüm edinimlerimi kaybettirene kadar siyasi nüfusunu üzerime boca etti. Ben evimden icra emri ile tahliye edilirken kim vardı yanımda? Hiç kimse.
Bu hayatta her şey olabilirim ama nankör asla. Çünkü hiç kimseden, hiçbir şekilde, hak etmeksizin bir tek kuruş kazandığım olmadı.
Kopartmak karakteristik bir meseledir arkadaşım, niyetim bu olsa o dönemde de Türel’in karşısına dikileceğime koluna girer, paraya para demezdim.
Ne nankör ne o ne bu. Ben limonum. Hani “muhabbete limon sıkma” deriz ya, ben bu kirli ilişkiler ağına sıkılan limonum. Benim adım geçince ya da bu satırları okurken yüzünüzün ekşimesi bu yüzden. Limon ayrıca mükemmel bir bağırsak temizleyicisidir. Hatırlatmakta fayda görüyorum, biz gazetecilerin de görevi budur. Bir ülkenin veya kentin bağırsaklarının temizlenmesinde en etkili müshil, medyadır.
Bu açıdan değerlendirince tespitiniz doğru gibi görünse de işin aslı hiç öyle değil. Benim amacım TUTTUĞUNU KOPARMAK.
Birkaç örnek ile anlatayım.
Öpücüklerin Efendisi ile ilgili kaleme aldığım gerçekler sonrası, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, bizzat Hakan Tütüncü’yü arayıp ‘Mustafa Yılmaz’dan uzak dur’ talimatı verdi ya, işte KOPARMAK budur.
AK Parti’nin ileri gelenleri tarafından aranıp yazdıklarımın doğruluğu ve haklılığı adına duyduklarımla birlikte tarafıma gönderilen onlarca bilgi ve belgelerdir KOPARMAK.
Kesinleşmiş yargı kararlarının ve mahkûmiyetlerin uygulanmasını sağlamaktır KOPARMAK.
Özetle;
Siz KOPARTMAYI ‘bal tutan parmağını yalar’ diye algılıyorsunuz ya, benim niyetim yaladığınız o parmağı KOPARMAK.
Dolayısıyla ben yazmaya, bu şehir için mücadele etmeye devam edeceğim. Ayağım taşa takılsa bilin ki arkadan biri ya da birileri itmiş ya da çelme takmıştır.
Canımı ve kalemimi emanet edebileceğim Yüce Türk Milleti dışında da kimsem yok.
----------------------------
SELİN BİZE ANLATTIKLARI
Yaşadığımız sel felaketinin boyutları enine boyuna yazıldı, tartışıldı. İşin bu kısmına hiç girmeyeceğim. Ben yine madalyonun diğer tarafına odaklanıp söylenmeyeni söyleyeceğim.
Tam da yerel seçim arifesinde böyle bir afet yaşamış olmak, başta Büyükşehir Belediye Başkan Adayları olmak üzere ilgili herkesin şapkasını önüne koyup, her şeyi en baştan düşünüp planlamasını gerektiriyor.
‘Üç ayda yağması gereken yağmur bir gecede yağdı, ondan böyle oldu.’ Bu yaklaşım, konu hakkında sorumluluk sahibi olanları daha masum gösteriyor olabilir. Ama bu durum ‘Takdiri ilahi’ şeklinde kanıksanırsa, çok ama çok şey kaybederiz.
Bilim insanları uzun bir süredir aşırı hava olaylarının normalimiz haline geleceğini, aşırı yağış ve aşırı sıcaklarla yüzleşeceğimizi haykırıyor. Yani önümüzdeki on yıllarda, bu tür aşırılıklara maruz kalacağımız herkesin malumu.
O yüzden Tütüncü ve Böcek, bolca oy devşirilebilecek bir alan olan trafik sorunu kadar Antalya’nın alt yapısına da kafa yormalıdır. Mademki üç ayda yağacak yağmur bir geceye sığabilecek duruma geldi, Antalya’nın da bu gibi durumlara hazır edilmesi gerekiyor.
İstediğiniz teknolojiye sahip olun, hava olaylarını sadece tahmin edebilirsiniz. Ne olacağını gerçekleştiğinde bilebilirsiniz, yani çok ama çok geç kalabilirsiniz.
Dolayısıyla bu aşırı yağışların tekrarlamayacağı, hatta yaz aylarında gerçekleşmeyeceği gibi bir rehavete kapılmamalıyız. Temmuz ya da Ağustos aylarında yaşanacak bir aşırı hava olayının başta Antalya turizmine ve tarımına vereceği zararı bir düşünün. Olmaz demeyin, oldu, olmakta ve olmaya devam edecek.
Elbette engelleyemeyiz ya da olası tüm tehdidi sıfıra indirgeyemeyiz. Ama hazır olabiliriz. Trafikte zaman kaybediyoruz ama bu tür felaketler canımızdan can koparıyor. Yılların emeği bir anda yok olup gidiyor.
O yüzden Antalya’nın tek sorunu trafikmiş gibi düşünmeyin. Başkan adaylarından altyapı ve afet acil durum eylem planları için de talepte bulunun.
Altyapı ve afetlerle ilgili projesi olmayan başkan adayına, vizyonsuzluğunun bedelini sandıkta ödetin. Yoksa bu ihmali siz canınızla ödersiniz.
Yorumlar
Kalan Karakter: