Delinin biri kuyuya taş atmış, kırk akıllı çıkaramamış.
Antalya’da şu an olan tam da budur.
Antalyaspor’un eski başkanı ve Kırmızı-Beyaz AŞ’nin ortağı olan kişi, kendini aklayabilmek adına Antalya merkezli yerel bazı internet siteleri aracılığı ile yalan yanlış iddialarda bulunuyor, konunun muhatapları da bu sözde iddiaların kendileriyle bir ilgisi olmadığını kanıtlamak için sıraya giriyor.
Herkes kendi adını temize çıkarma derdine düştüğünden, Antalyaspor’un düştüğü / düşürüldüğü durumu gören, fark eden, umursayan yok.
*
Ücreti mukabilinde yazı yazmayı anlamlandırabilirim; bir nevi metin yazarlığı hizmetidir yapılan. Eskiden adliye önlerinde arzuhalciler olurdu, derdini anlatırdın, onlarda olması gereken şekilde metne döker, ücreti mukabilinde derdinize tercüman olurdu.
İnternet çıktı mertlik bozuldu, sapla saman birbirine karıştı; arzuhalci gazeteci, gazeteci arzuhalci oldu.
Fakat toplama bir oda (dokuz ayrı iş kolu) başkanının, palyaçolar gibi kılıktan kılığa girip kameralar karşısına geçmesine ne demeli. Antalya, Birikeçtiler, Nalburiyeciler, İnşaat Malzemeciler ve Hafriyatçılar Odası Başkanının Antalyaspor forması ile sergilediği sahne performansını izlediniz mi?
Bizzat kendi firması tarafından, ETİ Metalürji (Ferrokrom) firmasından aldığı hafriyat, inşaat yıkıntı ve moloz atıklarını döküm sahası yerine doğaya saçan ve bu iş karşılığında Antalyaspor’a ödemesi gereken paraları cebe atıp hem doğayı hem de Antalyaspor’u zarara uğratan, odaya bağışlanan paraları zimmetine geçirdiği için de kendi yönetim kurulu üyeleri tarafından başkanlıktan düşürülen şahıs, sırtında Antalyaspor forması ile ‘en büyük Antalyasporlu benim’ şovu sergiledi.
Ve bu şov sayesinde olsa gerek, yeniden başkan seçildi iyi mi?
Bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim. Hafriyatçıların, adı bunca yolsuzluğa karışmış birini, bile isteye yeniden başkan seçmesi, sektörün kimlerin elinde olduğunun bir göstergesi değil midir? Seçim zaferini belindeki silahla, havaya ateş ederek kutlaması da cabası.
Hani ‘minareyi çalan kılıfını hazırlar’ derler ya; adam Antalyaspor’un paralarını hiç etti, Antalyaspor formasını da kendine kılıf yaptı ve tekrar başkan seçildi.
Bu anlattıklarım Afganistan’ın ya da Afrika’nın herhangi bir kentinde olmadı, dünya şehri Antalya’da yaşandı.
*
Tabi tüm bu kişiler durduk yere gelin güvey olmadı. Bir planlayıcı, bir oyun kurucu, ‘teknik bir el’ tarafından hazırlandı ve hayata geçirildi tüm bu senaryo. Bu teknik el, arzuhalcileri ile istediği etkiyi yaratamayınca, palyaço ile dikkat dağıtmayı denedi. Palyaçonun ciddiye alınması için de tekin bir ismi palyaçonun şahidi yaptı.
Ama ne hikmetse hiçbir şekilde ortaya çıkmadı bu teknik el, açıklama yapmadı, adını ve suretini gizli tuttu. Hep yaptığı gibi maşayı tutan el oldu. Yine birilerinin arkasına saklandı, gizli gizli iş çevirdi, namertliği yüceltti, korkaklıkta bir seviye daha atladı.
*
Tüm bu dalaverenin sonucunda kim ne kazandı henüz çok net belli değil ama kaybeden gün gibi ortada.
Olan Antalyaspor’a oldu.
Türkiye’nin en büyük spor kulüplerinden biri olan Antalyaspor, Alex gibi dünyaca ünlü bir teknik direktör önderliğinde başarıdan başarıya koşacak derken, hırsızlıkla, yolsuzlukla anılmaya başlandı.
*
Geçtiğimiz günlerde ‘otoritenin rehaveti, şehrin garabeti olur’ demiştim. Kendi menfaatleri için Antalya’nın en değerli markasını ayaklar altına alanlara karşı şehrin akil isimlerinin sergilediği tutum yani otoritenin rehaveti, şehrin garabetine neden olmuyor mu?
Bu kişiler çıkıp Antalyaspor üzerinde oynanan oyunlara ve oyuncularına iki laf etseler. Alsalar mesela konunun tüm taraflarını karşılarına, vursalar masaya yumruğu, ‘Antalyaspor’u sizin şahsi menfaatlerinize alet ettirmem’ deseler, ‘aklınızı başınıza alın’ diye otoritenin gücünü ortaya koysalar…
Tüm bu kirli oyunu planlayan o teknik el ile birlikte Antalyaspor’a uzanan kirli elleri kırsalar…
Mesela Antalya Büyükşehir Belediye Başkanı Muhittin Böcek, tarafı olduğu konu hakkında son sözü söylese. Antalyaspor’un hırsızlıkla-yolsuzlukla anılmasından duyduğu rahatsızlığı sert ve otoriter bir dille açıklasa ve konuyu sahiplense…
İlçe belediyeleri, kentin STK’ları, Antalya’nın dinamikleri, şehrin ileri gelenleri her sene bilmem kimin ölüm yıldönümü yad etmeyi aksatmadan yerine getirirken ortaya koydukları iradeyi Antalyaspor için de sergilese, ‘bana dokunmayan yılan bin yaşasın’ anlayışından bir uzaklaşsa…
Mümkün mü böyle bir Antalya?
Keşke mümkün olsa…
Ama nerde?
KAPIDA LOKMA, MAKAMDA PASTALI KUTLAMA
Antalya Ticaret ve Sanayi Odası’nda merhum Başkan Ali Bahar’ın ölümünün kırkıncı günü nedeniyle bir anma etkinliği daha gerçekleştirildi. Kurumun giriş kapısında lokma dökülüp vatandaşa dağıtıldı.
Herkes yine en hüzünlü, en çok acı çeken, merhum başkanı en çok seven kişi maskelerini takıp başköşeye yerleşti.
Hemen ertesi gün ise merhum Ali Bahar’ın emaneti olan başkanlık katında, Genel Sekreter Aslı Şahin Tekin tarafından kutlama organizasyonu düzenlendi. Aslı Şahin Tekin başkanlık makamındaki kutlamaları unutamamış olabilir, bu alışkanlığı sürdürmek istiyor olabilir ama biraz daha zaman geçmesi gerekmez mi bunun için?
Tamam ölenle ölünmez ama merhumun kırkı çıktıktan bir gün sonra da hem de makamda yapılmaz, yapılsa da sosyal medyadan paylaşılıp, başta ailesinin olmak üzere sevenlerinin gözüne sokulmaz.
Biraz adap Sayın Aslı Şahin Tekin, biraz saygı, biraz ciddiyet…
Kapıda lokma dağıtıp gözyaşı dökerken, başkanlık makamında pasta kesip kutlama yapmak ve bunu insanların gözüne sokmak ATSO gibi bir kuruma yakışıyor mu?
Yorumlar 0
Kalan Karakter: