Mağdurla suçlu arasında, siyahla beyaz kadar net bir fark vardır. Mağdur; kendisine haksızlık edilmiş olanken, suçlu söz konusu haksızlığın müsebbibi, nedeni, haksızlığı yapanın ta kendisidir.
Peki mağdurla suçlunun tespitini yapacak, mağdura hakkını, suçluya cezasını verecek olan kim ya da nedir?
İç sesiniz ‘adalet, hukuk ya da yargı’ dedi, değil mi?
Bir gazeteci tarafından ATSO Eski Başkanı Davut Çetin’e şu soru sorulmuş; “ATSO Başkanlığını kaybetmeniz için yapılan girişimler, bu muhalif gibi görünen tavrınız nedeniyle mi oluştu?”
Türk yargısının, bir adaya seçim kaybettirmek için kişilerin emrinde olduğu, haksızlığa alet olduğu iddiası, iddiadan çok delil gerektirir. “ATSO Başkanlığını kaybetmeniz için yapılan girişimler” iddiası, bu kararda imzası bulunan tüm hakimlere yapılmış, açık ve delilsiz bir suçlamadır.
Diliyorum ki bu arkadaşımızın elinde, bu iddiasını kanıtlayabilecek çok sağlam deliler vardır. Olmaması, gazetecilik mesleği için oldukça hazindir.
Malum ATSO seçimlerinin üzerinden, yaklaşık 4 ay geçti. Fakat bir güruhun,
ambardan gelen sesleri kısılmadı.
Yargı kararı, aksi kanıtlanmadığı sürece esastır. Esas olan da Davut Çetin’in, ATSO Yönetim Kurulu Üyeleri ve Yönetim Kurulu Başkanı seçimlerine, işaretlenmiş oy pusulaları ile hile karıştırdığıdır. Bu işin delili de sandıktan çıkan, aynı kalemle, aynı el yazısıyla işaretlendiği tespit edilen, Davut Çetin lehine kullanılmış olan 56 adet oy pusulasıdır.
Bu oy pusulaları, yargı kararı ile iptal edilmiştir. Nokta.
Yargının verdiği kararı şaibeli bulanlara ATSO Meclisi’nin Kasım ayı toplantısını hatırlatmak isterim. ATSO seçimlerine Davut Çetin’in kırmızı listesinden giren iki isim, Ali Demir ve Kenan Çelik, canlı olarak yayınlanan meclis toplantısında, kendilerine işaretlenmiş oy pusulası verildiğini ve baskı yapıldığını itiraf etmişti. İzlemeyenler ve unutanlar, bu anları ATSO’nun resmi web sitesine girip izleyebilir. Çünkü tüm meclis toplantı kayıtları, kamuya açık bir şekilde, web sitesinde yayınlanıyor.
Somut deliller, şahitler, itiraflar ve 2 farklı mahkemenin verdiği ‘suçluluk’ kararına rağmen, Davut Çetin’in ‘mağdurum da mağdurum’ diye feryat etmesi, en hafif tabirle ‘aç tavuk kendini darı ambarında sanarmış’ sözünü hatırlatıyor bana.
ATSO seçimlerinde ayağına dolanan şifreli oy pusulalarını, yaklaşan genel seçimlerde seçilebilir mevkiden milletvekili adaylığı için kullanma gayreti, mağdur ayağına yatarak eski ekip arkadaşlarından gördüğü teselli yakınlığını “halk beni siyasette görmek istiyor “algısı yaratmak adına beyhude bir çabası var.
Gerçi yaptığı son açıklamalara bakılırsa, evdeki hesabının yine çarşıya uymadığı anlaşılıyor. “Şimdi milletvekili arkadaşlarımız alınmasın ama milletvekili olmanın bir anlamı yok. Milletvekili olanın şu anda hedefi VIP uçmak, maaşını almak, ömür boyu sağlığını garanti altında olması, bence de başka bir özelliği yok. Bunun için de milletvekilliği yapılmaz. Çünkü çok işlevsiz.”
Bu sözlerle hiçbir siyasi partinin radarına giremediğini açıkça beyan etmekle birlikte, Antalya’mız için gecesini gündüzüne katan çok değerli milletvekillilerimiz için tek yaptıklarının ve tek hedeflerinin “VIP uçmak, maaş almak, ömür boyu sağlık garantisi” olduğunu söyleyecek kadar da çapsız ve acımasız. Hani an gelir, başkalarının adına utanırsınız ya, ben Davut Çetin adına utanmaktan yoruldum.
Kedi erişemediği ciğere mundar dermiş, takdir milletvekillerimizin ve onlara oy veren değerli Antalyalıların.
Kaybetmek, Davut Çetin’e tek bir alanda fayda sağlamış. Mevcut hükümet ile ters düşüp koltuğunu kaybetmemek için, etliye sütlüye dokunmayan, tırışkadan açıklamalar yapan Davut Çetin gitmiş, kendi tabiri ile yerine ‘Doğrucu Davut’ gelmiş. Madem Doğrucu Davut diye biri vardı, biz onu 7 buçuk yıllık ATSO başkanlığı döneminde neden hiç görmedik? Öküz ölüp ortaklık bitince mi diyelim, iktidar desteğini kaybedip kapının önüne konulunca mı diyelim, aklına doğruları söylemek gelmiş Davut Çetin’in.
Şu son röportajında söylediklerinin yarısını Başkanlığı döneminde söyleyebilse ve böyle bir duruş sergileyebilseydi, Antalya’nın ve iş dünyasının durumu, pozitif yönde, çok daha farklı olabilirdi.
Bu tarafından bakınca ‘gölge başkan’ sıfatını hak ettiği, bariz bir şekilde görülüyor.
Zira 7 buçuk yılın yapılanları ve yapılamayanları, söylenenleri ve söylenemeyenleri gün gibi ortada. Davut Çetin, yıllarca koltuğunu kaybetmemek için ‘gölge başkanlık’ yapmıştı, bu gün ona gölge başkan yakıştırması yapılmasını, inanın hiç ama hiç içerlemiyorum. Bence tam da Davut Çetin’e yakışan bir tanımlama ‘gölge başkan.’
Ofis açmış, toplantılar yapıyormuş, misafir ağırlıyormuş, sosyal medyaya poz veriyormuş, bunlara takılmayın. Gözünü başka koltuklara dikmiş her vatandaş gibi o da kendince, kendi PR’ını yapıyor. Destekçileri, sevenleri, medet umanları ziyaret ediyormuş, bırakın etsin. Hiç kimsenin bunlara söz söylemeye, karşı durmaya hakkı yoktur.
Merakla ve ilgiyle izliyorum kendisini. Siyasete göz kırpıp gerdan kırarken, milletvekillerini aşağılayan, siyaset kurumuna hakaretvari yaklaşımlarda bulunan, aday olduğu seçimlere hile karıştırıp, işaretli oy pusulaları üreten birinin, siyasi kariyeri nasıl şekillenecek inanın çok merak ediyorum.
Bu hali ve tavrı, kendisine ‘istemem, yan cebime koy’ dediği milletvekilliğini getirecek mi, yoksa oldukça başarılı çalışmalara imza attığı Kaybedenler Kulübü Başkanlığı’nda uzun bir dönem mi geçirecek, özetle şapkadan tavşan çıkacak mı, yaşayıp göreceğiz.
Yorumlar
Kalan Karakter: