Turizmin başkenti Antalya, her geçen gün çok sayıda yeni Antalyalıyı nüfusuna katmaya devam ediyor. Turistik amaçlı gelenlerin yanı sıra sağladığı iş imkânları ve tarımda ihtiyaç olan iş gücü sebebiyle nüfusu Türkiye ortalamasının çok üzerinde artan kent, trafik, alt yapı, kamusal ve yeşil alanların azlığı anlamında sorunlarla boğuşuyor.
Hal böyleyken belediyelerin izin verdiği, İl Koordinasyon Kurulu’ndan da tek bir ses haricinde tepkinin yükselmediği projenin, halka değil de şahsa daha çok faydalı olduğu, bununla beraber şehrin olan sorunlarını daha da artacağı ufukta gözüküyor.
Konuyu daha iyi anlamak için geçmişe bir göz atmakta fayda var.
Söz konusu alan daha önceleri de çok kez büyük projelerle anıldı ancak bir türlü hayata geçirilemedi. Alan ilk olarak, toptancı hali olarak hizmet verirken, CHP’li Bekir Kumbul tarafından halin kaldırılmasıyla boşaldı. Daha sonra AKP’li Başkan Menderes Türel döneminde AVM yapıldı. Yapılan AVM’nin 10 yıl sonra çürük olduğu gerekçesiyle yıkımına başlandı ve büyük şaşkınlıkla karşılandı. O dönem de şimdiki projeye benzer bir proje planlanmış ancak gelen ‘rant projesi’ eleştirileri üzerine hayata geçirilmemişti. Projeye hayata geçirilemeyince Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yakınlığı ile bilinen Rönesans Grup arsayı satışa çıkarmıştı.
Ne tesadüf ki benzer bir proje yeniden gündeme geldi.
Aynı eleştirirler şimdi de gazeteciler ve kamuoyu tarafından yapılıyor.
Öncelikle, gazetecinin kamu faydası için, halkın olan mülkleri korumak için çalışması, toplum adına oluşan ve oluşabilecek sorunları duyurması ve bu problemlerin vatandaşa zarar vermemesi için gayret sarf etmesi ‘yakışıksız’ bir çaba olmamakla birlikte, basının ve gazeteciliğin asli görevinin bu olduğu unutulmamalıdır.
Ayrıca planlama ve şehir mühendisliği konusunda ‘eğitim’ alan kişilerin bu marifetlerini ne yönde kullanacaklarını gözlemlemek, bu gözetimi yaparken planlama konusunda yetkin ve değerli kişilerin de görüşlerini alarak bir değerlendirme yapmak da aldığı ‘eğitim’ neticesinde gazetecinin mesleki görevidir.
Bunun yanı sıra düşündürten bir diğer konu da, binlerce vatandaşın isteğine rağmen, Kırcami İmar Planı’nı kamu faydası ilkesini öne sürerek uygulanmasına engel olan kişinin, şehir merkezine yapılacak devasa projeyi tasarlaması.
Özel şahısların hakları ve istekleri hiçbir zaman kamu faydasının önüne geçmemeli, bu konuda kanunlara uymanın zorunla olması zaten gereklilik iken, bazı durumlarda yeterli olmadığı da anlaşılmalı. Yasaların izin verdiği dairenin içinde olmasının yanı sıra mantık ile kararlar almak da elzem. Böyle olmadığı takdirde kamuoyunda ‘minareye kılıf bulundu’ tespitinin yapılabileceği unutulmamalı.
Bu bağlamda şehrin merkezinde, kentin iki yakasını birbirine bağlayan ulaşım akslarının üzerinde yer alacak olan 600 konut ile birlikte bir tane de alışveriş merkezinin yer aldığı projenin, kamu yararı için pek de mantıklı bir tarafının bulunmadığı aşikâr.
Zararının faydasından çok olacağı adeta ‘bilinen’ projenin şehrin planlanmasında yetkili olan oda başkanı tarafından planlanması, belediyelerin onay vermesi, şehrin yaşanılabilirliğini teşhis etmek adına oluşturulan İl Koordinasyon Kurulu’ndan geçmesi de düşündürtücü birer mevhum olarak akıllarda yer etmeye devam ediyor.
Bütün bu kurumların, kurulların ve odaların ilk ve tek görevinin kamuya hizmet için vatandaşa yarar sağlayıcı icraatlar üretmek oluğunun altını çizmek, şahıslara değil halka hizmet etmek için o koltuklarda oturulduğunu tekraren hatırlatmak isterim.
Yorumlar
Kalan Karakter: